* 11.sınıf, Edebiyat performans ödevi için bir koşma yazmamız istendi. Sözde kendimiz şiir yazacağız tabii ama gerçekte bütün sınıfın ne tip şeyler yazacağı, nasıl sıfatlar ve zarflar kullanacağı da belli. Herkesin hissetmeseler bile aynı şeyleri gevelemesinden, hep aynı şeyleri evirip çevirip ifade edilmesinden sıkılmamış mıydınız hocam? Şiir dediğin devrinin duygularını yansıtmalıydı. Yüz yıl öncesini anlatan çoktu. Boşuna değil, anlıydı şanlıydı! Ya bugünü de yüz yıl sonra mı anlatmaya değer bulacaktık?
(22 Aralık 2020)
Özgürsünüz diyorsunuz hep bana,
Daha ne
istenebilir ki hayattan?
Görmek
aksimi parlak bir aynada
Oysa
elimdeki, plazma ekran.
İstersiniz
hoşnut olup halimden,
Şiir yazmak
aşk seline batmadan.
Övün derler
gerçeklere bakmadan,
Yazın derler
isyanları katmadan…
Bir Arif mi
olmam istediğiniz?
Masaüstüme
koymak bir ay yıldız?
Bolca “Ey”
nidaları istersiniz,
Kafiyeleri
elden bırakmadan.
Çok kolaydı
öğretmediniz demek.
İlkokul
defterlerine haritalar çizmek.
Ki çok kolay
her şeye karşı çıkmak,
Hiçbir savaş
aranmadan hayattan.
Tarih kitabı
fethederse Türk’tür!
İşgalcidir
sarı saçlı gavurlar!
Ama Tarih tarafsızdır
çocuklar,
Hep
başkaları tarihleri çarpıtan,
2 yaş
kabullenme çağı insanda,
Konuşmayı
sökeriz o yaşlarda.
5 yaş
olgunluk devri insanlarda,
Büyümektir,
öğrenmek, konuşmadan…
7 yaş
heyecan aşılar bize,
Haritalar
çizeriz defterimize.
Andımızı
okurduk kürsülerde,
Yazık, onu
da unuttuk sonradan…
Milli marş
okuma yarışmasında,
İkincilik
layık görüldü bana.
Dokuzdu
yaşım, 11 olduğumda,
Kollarım
kilitlendi sonradan.
Ortaokul
sıralarında sürünürken,
Saygısız
kuşların hakkı sapanken,
Defterim
kafiyelerle dolarken,
Hala vardı
kızıl bir heyecan.
Ve işte 15
yaş münasebetsiz,
Susun
dediler, dır dır istemeyiz!
Yavrum her
doğru her yerde söylenmez,
Yeter
öğrenseniz öpmemeyi dudaklardan!
Ara sıra
sloganlar yazın okul panolarına,
Yaşasın cumhuriyet
yeter de artar.
Bir de
harita çizin kafanıza,
Osmanlıların
icadı olmasa da,
Sarık başa
taçtır.
Yine de
öğrenin Farsça tamlamaları,
Şiir okurken
coşun, kükreyin!
Bir Ersoy
kadar fedakâr olun belki,
Bu
üstünlüktür.
Alev alevdir
vatan sevgisi,
İthal
kömürlerle yanması sorun değil ki,
Yeter ki
yansın…
Kusuruma
bakmayın lütfen
Bir ozan
yahut şair değilim ben
Size kırmızı
kaplı tabutlar vadeden
Olamam asla,
köşede mendil sallayan
Komutan da
olamam
Hatta
söylemem lazım illa, solak da değilim ben
Saçlarımı
sol tarafa yatırmaktan korkarım bazen
Atkıları
kırmızı seçmekten…
Kafiyelerle
sıkıştıramam dilimi
Belki de o
kadar zeki değilim.
İşte, itiraf
ettim huzurunuzda
İsterseniz
beceriksiz deyin bana…
Sizlere
histerik gözyaşları vaat etmiyorum
Heyecanlı
nidalar da bulunmuyor bende
Ne gururlu
hisseder alnınız beni dinleyince
Ne göğsünüz
ne gözyaşlarınız kabarır
Hadi onlar
neyse de
Tüh!
Kaçırdık kafiyeyi de
Kaybettim
ucunu bir yerlerde
Oysa ne
güzel parmak hesabı yapıyordum beş dakika önce
Parmaklarıyla
hesaplamış mıdır Veysel de?
Şunu da
bilin bir mahlas alacak kadar da cesur değilim ayrıca
“Ne de olsa
bu, ruhun olmasa da saklanacak bir şey” midir bu da?
Övmek
gelmiyorsa içimden
Övmeyiveririm
Ama yermem
de açıktan açığa
Yeremem
Bir Yücel
olmaktansa
Bir Verlaine
olurum
Daha mı iyi?
NOT: “hani nerede Türkiye teması?” diyebilirsiniz.
Ben de size derim belki,
Satır aralarına bakınız…
Bulunur mu bulunmaz mı okuyana kalmış,
Yazana kaldığı kadar…
Ben de bulamadım ama,
Hissetmiş gibi hissettim…
Şiir de zaten,
Hissettirmiş gibi yapmak,
Değil midir bazen?
Ama illa dersiniz koşmanın moderni olmaz
Tamamdır, kabulüm…
Yeter belki bana yukarıda saydıklarım,
İlla sisteme girilmeliyse bir marka
Yazıveririm bir tane daha
Yaşamak için şiiri
Dağlara çıkamasam da…
Överim belki Torosları
Yaparım bir parmak hesabı daha.
Yaratıcı olamasam da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder