4 Aralık 2024 Çarşamba

LVI - ÖLÜMÜNE RAKS

Bir sokak, yo hayır, cadde: upuzun, geniş, kalabalık

Simitçiler, artık bağırmayan simitçiler,

İki kilometre ötede, oltaları sudan uzak balıkçılar

İki yüz metre ötede, kestane satan bir mısırcı,

İki adım ötede, parfüm, sigara, el kreminin,

Ve tırnaklardaki alayın, yosma kokusu…

Annem sağ, babam sol omzumda.

Küçük kardeşim koşuşturuyor karşımızda

Dudakları, her zamanki gibi, bir çocuk busesiyle lekeli.

Diğerinin eli elimde, sade ikimizin duyduğu bir ritimle

Dans etmede, dağınık kaldırım taşlarının ve parkelerin üzerinde.

Bir diğeri de, hemen önümde,

Bilmem kafasında, ne çeşit düşüncelerle…

 

Böyle sıradan bir aile gezintisinde,

Koyu bir rüzgar süpürecek taş döşeli caddeleri,

Hem de,

Tembel, fosforlu ceketli belediye işçilerinin,

Çalı süpürgelerini de katıp önüne…

Simsiyah cüppesiyle gelecek,

Öfkeli bir duman renginde, uçuşan eteklikleriyle.

Bulutları katıp önüne, dağıtıp gerisinde,

Gürleyerek şarkı söylerken,

Herkesler kaçışırken bilmem hangi deliklere,

Babam bağırır, kardeşlerim ağlar, annem haykırırken,

Ben! Ben… Ben…

 

Son defa,

Ayaklarımın altında,

Taş bir zemin hissedeceğim.

Saçlarım son defa dağılacak rüzgarda

Adımlarım geri geri gidecek

Kimse beni durduramadan evvel

Kollarımı açıp…

 

Kasırganın içinde dans etmek istiyorum…

Ayaklarımda bir tango ritmiyle,

Havada sürüklenmek…

Bir ağaç dalı takılacak saçlarıma

Pençeleri yüzümü yırtacak, kanatacak,

Dudaklarım parçalanacak

Evren,

Devirlerin biriktirdiği öfkeyi üstüme salacak

Acı bedenimi kırıp geçecek

 

Ve ben

Kollarımı açıp iki yanıma

Ayaklarımda bilinmeyen bir dansın ritmiyle

Kasırganın içinde,

Dans edeceğim…

 

Uzun ve sert,

Kararlı ve hülyalı.

İşte son yürüyüşümün adımları.

Ağlar mıyım? Pek tabii

Ailem için ağlarım; benim için ağlarlar

Onun için buruk bir tebessüm yeter; anca insanca üzülür belki

Hayatın saçma sapan fısıltılarını bırakıp geride

Adım adım

Yeni bir esarete

Özgürlük deyiveririm…

 

Kasırgayla birleşmeye ramak kalmasına bedenimin

Saçlarımı çekiştirecek hayat,

Hırkam bedenime yapışıp beni geriye çekecek,

Ama ben, gitmeyeceğim

Söz dinlemek yok artık,

Usluymuş gibi yapmak yok, ne de şeytaniymiş gibi.

Artık değil…

 

Çünkü ben,

Kasırgayla dans etmedeyim o ara

Bir ölüm türküsü ritmindeyiz

Çığlıklar yok artık

Ağlamak yok

Ne sıkılmak ve bunalmak,

Ne zaman var, ne kipler

Ne hüzün,

Ne vicdan,

Ne merhamet…

Yalnız bir teslimiyet,

Özgürlüğün ötesindeki esaret…

 

Çünkü ben

Kasırgayla dans etmedeyim o ara

Ayaklarımızda bir ölüm türküsü çalıyor

Bedenim bilinmeyenin kollarında esir,

Ruhumsa…

Bulamıyorum,

Aramıyorum.

Bırak, merak etme, biraz özgür bırakayım biçareyi

Az mı çekti kahrımı o zavallı!

Kasırga, yani evrenin ebedi öfkesi,

Benim öfkemi de sarmalıyor sertçe

Canımı yakıyor,

Çevremde yine bir kalabalık, ebedi yalnızlığa izin vermeyen,

İnsana çarpıp duran bir kalabalık,

Artık biliyorum, dans bitti bitecek,

Her şey gibi, bunun da sonu gelecek,

Bütün bedenim ufalanıyor sanki

Ama inatla dudaklarımı sıkıyorum

Soluğum kesilene kadar,

Kollarım iki yanda

Kasırgayı yanık nefesimle ısıtıyorum…

 

***

 

Bedenimi bulduklarında

Morarmamış yanım olmayacak biliyorum

Dudaklarım kandan kızarmış

Alnımda yarıklar

Yanağımda çürükler,

Kolumda kesikler,

Hırpalanmış vücudum kırık…

Bir hilkat garibesi suretinde belki de,

Kafatasım baştan başa ezik…

Ama göremeseniz de -Ki görünüş yanıltıcıdır derler-

Mutlu olmuş olacağım

“İnanın bana,

Anne, baba,

Kardeşlerim,

En iyisi buydu,

Benim hayatım,

Çok hızlı geçmeliydi…”

Demek için şansım olmayacak belki

Bundan başka.

Bu yüzden anlamasanız da

Bu sefer olsun

Dinleyin beni,

Kendi istediklerinizi değil

Benim söylediklerimi.

Çünkü inanır mısınız, yoruldum

Yoruldum bilememekten insanların neyi dinleyip,

Neyi dinlemeyeceğini,

Sıkıldım denemekten,

Susacaksam, neden tam yapmıyorum ki işi?

Bu yüzden,

Bu sefer olsun,

Duymak istedikleriniz yerine, anlattıklarımı dinleyin…

 

Ölümden ne çok korkuyorsunuz öyle?

Lafını bile ettirmiyorsun anne?

Hele sen baba,

En kötü ihtimalmiş gibi bakıyorsun buna,

Ya siz küçüklerim?

Siz sade gülüyor yahut

Korkuyorsunuz.

“Neden? Nesi varmış sanki?” dediğimde

Deli görüyorsunuz beni.

Sahi hiç göstermedim size değil mi,

Bir şehir morgunu andıran şiir defterimi?

Sırf yaşamak için yaşamıyor muyuz zaten?

Bir ölümden ne çıkar?

Sizi de anlamıyorum diğer insanlar,

Tanrı sanki, bizi ölümden korumak için mi var?

 

Dünyanın dörtte altısı

Yaşamayı hafife alırken,

Benim ölümü hafife almam

Çok mu?

 

10 Ekim 2021

 

Yine de üzülürüm, bakmayın

O kadar da granit değil kalbim

Damarlarımda benim de,

Cıva değil, kan akıyor

Yaşamak isteyip de ölenlere, üzülmez değilim ben de

En çok da

Geride bıraktıklarım için ağlarım herhal

Dansımız beni savururken

Kasırganın içinde…


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder