Bir sokak, yo hayır, cadde: upuzun, geniş, kalabalık
Simitçiler, artık
bağırmayan simitçiler,
İki kilometre
ötede, oltaları sudan uzak balıkçılar
İki yüz metre
ötede, kestane satan bir mısırcı,
İki adım ötede,
parfüm, sigara, el kreminin,
Ve tırnaklardaki
alayın, yosma kokusu…
Annem sağ, babam
sol omzumda.
Küçük kardeşim
koşuşturuyor karşımızda
Dudakları, her
zamanki gibi, bir çocuk busesiyle lekeli.
Diğerinin eli
elimde, sade ikimizin duyduğu bir ritimle
Dans etmede,
dağınık kaldırım taşlarının ve parkelerin üzerinde.
Bir diğeri de,
hemen önümde,
Bilmem kafasında,
ne çeşit düşüncelerle…
Böyle sıradan bir
aile gezintisinde,
Koyu bir rüzgar
süpürecek taş döşeli caddeleri,
Hem de,
Tembel, fosforlu
ceketli belediye işçilerinin,
Çalı
süpürgelerini de katıp önüne…
Simsiyah
cüppesiyle gelecek,
Öfkeli bir duman
renginde, uçuşan eteklikleriyle.
Bulutları katıp
önüne, dağıtıp gerisinde,
Gürleyerek şarkı
söylerken,
Herkesler
kaçışırken bilmem hangi deliklere,
Babam bağırır,
kardeşlerim ağlar, annem haykırırken,
Ben! Ben… Ben…
Son defa,
Ayaklarımın
altında,
Taş bir zemin
hissedeceğim.
Saçlarım son defa
dağılacak rüzgarda
Adımlarım geri
geri gidecek
Kimse beni
durduramadan evvel
Kollarımı açıp…
Kasırganın içinde
dans etmek istiyorum…
Ayaklarımda bir
tango ritmiyle,
Havada
sürüklenmek…
Bir ağaç dalı
takılacak saçlarıma
Pençeleri yüzümü
yırtacak, kanatacak,
Dudaklarım
parçalanacak
Evren,
Devirlerin
biriktirdiği öfkeyi üstüme salacak
Acı bedenimi
kırıp geçecek
Ve ben
Kollarımı açıp
iki yanıma
Ayaklarımda
bilinmeyen bir dansın ritmiyle
Kasırganın
içinde,
Dans edeceğim…
Uzun ve sert,
Kararlı ve
hülyalı.
İşte son
yürüyüşümün adımları.
Ağlar mıyım? Pek
tabii
Ailem için
ağlarım; benim için ağlarlar
Onun için buruk
bir tebessüm yeter; anca insanca üzülür belki
Hayatın saçma
sapan fısıltılarını bırakıp geride
Adım adım
Yeni bir esarete
Özgürlük
deyiveririm…
Kasırgayla
birleşmeye ramak kalmasına bedenimin
Saçlarımı
çekiştirecek hayat,
Hırkam bedenime
yapışıp beni geriye çekecek,
Ama ben,
gitmeyeceğim
Söz dinlemek yok
artık,
Usluymuş gibi
yapmak yok, ne de şeytaniymiş gibi.
Artık değil…
Çünkü ben,
Kasırgayla dans
etmedeyim o ara
Bir ölüm türküsü
ritmindeyiz
Çığlıklar yok
artık
Ağlamak yok
Ne sıkılmak ve
bunalmak,
Ne zaman var, ne
kipler
Ne hüzün,
Ne vicdan,
Ne merhamet…
Yalnız bir
teslimiyet,
Özgürlüğün
ötesindeki esaret…
Çünkü ben
Kasırgayla dans
etmedeyim o ara
Ayaklarımızda bir
ölüm türküsü çalıyor
Bedenim
bilinmeyenin kollarında esir,
Ruhumsa…
Bulamıyorum,
Aramıyorum.
Bırak, merak
etme, biraz özgür bırakayım biçareyi
Az mı çekti
kahrımı o zavallı!
Kasırga, yani
evrenin ebedi öfkesi,
Benim öfkemi de
sarmalıyor sertçe
Canımı yakıyor,
Çevremde yine bir
kalabalık, ebedi yalnızlığa izin vermeyen,
İnsana çarpıp
duran bir kalabalık,
Artık biliyorum,
dans bitti bitecek,
Her şey gibi,
bunun da sonu gelecek,
Bütün bedenim
ufalanıyor sanki
Ama inatla
dudaklarımı sıkıyorum
Soluğum kesilene
kadar,
Kollarım iki
yanda
Kasırgayı yanık
nefesimle ısıtıyorum…
***
Bedenimi
bulduklarında
Morarmamış yanım
olmayacak biliyorum
Dudaklarım kandan
kızarmış
Alnımda yarıklar
Yanağımda
çürükler,
Kolumda kesikler,
Hırpalanmış
vücudum kırık…
Bir hilkat
garibesi suretinde belki de,
Kafatasım baştan
başa ezik…
Ama göremeseniz
de -Ki görünüş yanıltıcıdır derler-
Mutlu olmuş
olacağım
“İnanın bana,
Anne, baba,
Kardeşlerim,
En iyisi buydu,
Benim hayatım,
Çok hızlı
geçmeliydi…”
Demek için şansım
olmayacak belki
Bundan başka.
Bu yüzden
anlamasanız da
Bu sefer olsun
Dinleyin beni,
Kendi
istediklerinizi değil
Benim
söylediklerimi.
Çünkü inanır
mısınız, yoruldum
Yoruldum
bilememekten insanların neyi dinleyip,
Neyi
dinlemeyeceğini,
Sıkıldım
denemekten,
Susacaksam, neden
tam yapmıyorum ki işi?
Bu yüzden,
Bu sefer olsun,
Duymak
istedikleriniz yerine, anlattıklarımı dinleyin…
Ölümden ne çok
korkuyorsunuz öyle?
Lafını bile
ettirmiyorsun anne?
Hele sen baba,
En kötü
ihtimalmiş gibi bakıyorsun buna,
Ya siz
küçüklerim?
Siz sade gülüyor
yahut
Korkuyorsunuz.
“Neden? Nesi
varmış sanki?” dediğimde
Deli görüyorsunuz
beni.
Sahi hiç
göstermedim size değil mi,
Bir şehir morgunu
andıran şiir defterimi?
Sırf yaşamak için
yaşamıyor muyuz zaten?
Bir ölümden ne
çıkar?
Sizi de
anlamıyorum diğer insanlar,
Tanrı sanki, bizi
ölümden korumak için mi var?
Dünyanın dörtte
altısı
Yaşamayı hafife
alırken,
Benim ölümü
hafife almam
Çok mu?
10 Ekim 2021
Yine de üzülürüm,
bakmayın
O kadar da granit
değil kalbim
Damarlarımda
benim de,
Cıva değil, kan
akıyor
Yaşamak isteyip
de ölenlere, üzülmez değilim ben de
En çok da
Geride
bıraktıklarım için ağlarım herhal
Dansımız beni
savururken
Kasırganın
içinde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder