(Mayıs 2020)
“Beş yaş insanın olgunluk çağıdır”
Ve geri kalan zaman
Filozoflarca
Beş yaşı hatırlama çabasıdır…
Bir sesin, bir yüzün olması da
Cabası…
Beş yaş,
Siyah ve beyazın sınır komşusu
olduğu zamandır
“Sonra karışma başlar”
Ve on beşine bastığında
Tüm siyahlar gridir artık
Ne siyah beyazı yutmuş
Ne beyaz çekip gitmiştir göz
çanaklarımızdan
Ama sesimiz
Yitip gitmiştir bir ruh gibi
Sesimiz yitip gitmiştir
Ve bir çığlık kalmıştır geriye
Şüpheliyim, ya o dahi
Ait değilse bana diye…
Anamın adı Havva, babamın adı Âdem
Bir kavanoza koyup bu gerçekleri
Kaybetmemek için cebimde taşıyordum
Ama kavanoz kırıldı
Gerçekler saçıldı çizik bilyeler
gibi
Artık toparlayamıyorum
Yeni bir kavanoz bulamıyorum
Ellerime batıyor gerçekler
Camla yoğrulmuş meğer
Toprağı avuçluyorum, toprak kan!
Kan bana ateş gibi sırıtıyor…
Şeytan ateşten yaratılmadı belki
Kan ateş, ateş kan
İkisi de kızıl, ikisi de sıcak
İkisi de soluklanan ölüler
Damarlarımda şaha kalkmış bir at
gibi
Değil kan,
Ateş dolaşıyor…
Benim kanım?
Acaba?
Ye ben benim miyim
Bana ait ne verdiyse Tanrı ben
doğduğumda
Beşi geçe anladım ki
Geriye kalan
Kuru bir şüphe…
Beş yaş
Benin ben olma zamanıdır
Sonra ait olamama başlar
Buraya ait olmalıymışım meğer
Sayısız akrepler yelkovanlar arasına
Bu asra
Zamana fön çektiğimiz bir çağa
Hiç gece olmadığından
Hiç de gündüz olmayan bir çağa
Bir akşamüstüne mahkummuşum
Mahkumum belki ama
Ait değil…
On beş yaş
Unutmak çağıdır
Dolayısıyla hatırlamak...
Beş yaş insanın görme çağıdır
Sonra bakma başlar
Görülen unutulmak içindir
Bakılan hatırlanmak…
Benimse
Yaşım ne beş
Ne on beş
Bir ile iki arasındaki sayıdayım
Dakika ile saniyenin farkı
On altı yaşındayım
Ne yaşım bana ait
Ne ben yaşıma
Birbirimize mahkumuz yalnızca…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder