(Mayıs 2020)
İlkbahar eskiden daha bir güzeldi
Tanıdığım kâğıt kokulu ilkbaharlar
oldu oysa
Sevgiler eskiden daha bir farklıydı
Varillerce mürekkep akardı uğruna
Artık kodlar yazılıyor boyuna
Bütün tanıdığım
Tanımadıklarım oldu hayatım boyunca
Eskiden ayın on dördünde başlardı ilkbahar
Papatyalar kadar sevmek vardı
Papatyalar kadar aşk, papatyalar
kadar nefret
Arılar dolusu varlık, arılar dolusu
yokluk
Bülbül ölünce akşamüstü
“Kızların saçları dolandığında”
şairin aklına
Ölümü düşünürken
Her yerde olanı ve hiçbir yerde olanı
Kırlangıçlar göç ederdi
Birer nefret takıp kuyruklarına.
Ya bendeydi o nefret, gözlerimde...
Ya da dünyanın asırlık nefretiydi
beni uçurtmayan
Mahkûm eden beni sahte ağaçlara
Terk edilmiş sevgilin ihanetiydi
gözlerimi bürüyen belki
Asılmış saçlarıma
Biberden korkutur gibi
Ölümden korkuturdu bizi dünya
İlkbahar on dördünde gelirdi eskiden
Gelirmiş…
Beni on dördümde terk etti
Mahkûm etti aynadaki varlığıma...
Sevmek vardı ilkbahar varken
Artık biliyorum Spyri ve Porter
neden kısa tuttu kitaplarını
Bir ilkbahar uğruna...
Yaşamak polenler aşkına…
Sonsuz bir değişim dünyasındayım ve
ben
Güze mahkumum bir akrep ısırığı
süresince
Prangalarla bağlanmışken hayata
Her bahar bahardır diyebilmeliyim
Son bahar olsa da...
Eskiden ilkbahar gelirdi on dördünde
Bu asırdaysa
Kıtalar yerinden oynamış olmalı
Kanımca… (bir umut, bir bahar -belki
on altımda)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder