Yakmak mı daha çok acıtır,
Yoksa yanmak mı aşkta?
Ateşin de canı yanar mı dersin,
Alevleri göğü sardıkça?
Bir sanrı mıdır gerçek olan?
Duyduğunu sandığın fısıltılardan doğan,
Belki anlam veremediğin,
Birkaç bakıştan beslenen…
Yoksa gözlerinin gördüğü,
Aklının bildiğini mi oynamalı
Bu mırıltılarla yazılmış komedyada?
Anlamı vermeli mi insan, görmeli mi?
Yoksa boşverip sarılıp yatmalı mı
Gülüşlerin bile tembelce uzandığı bir mahmurlukta?
Kaçmalı mı ardına bakmadan,
Kalmalı mı anlamsız bir inatla?
Susmalı mı yine?
Biri ağzının içine bakarken,
Susmalı mı yılların yılgınlığıyla?
Yaşıyorken hem de,
Her şeyden yaka silkmenin tam kıyısında
Belli…
Bir başkasına verilecek bir kalp değil bu seninkisi,
Günahtır fukaranın omzuna yüklemek böylesini
Her mahşerde cehennemler dolusu avukat tutacak bir günah hem de,
Göğsündeki su çekip şişmiş şu illetin
Ağırlığını taşıtmak bir başka beniâdeme.
Öyle bir illet ki
kazık saplasan kan değil
Tembel bir irin akacak, zehirli
O bile sahte belki.
Paketleyip cebine koyduğun,
Soran olursa sattığın şu veryansınların gibi.
Ya da
Senin şu herkese yutturduğun
Aklı selimliğinin selameti gibi
Ya da
Sakladığını sandığın
Şu büsbüyük sır gibi
Anlayacağın
O bile sahte belki
Ayrılığı tatmazken,
Aşkı oyun sanan,
Çalıkuşlarının cehaleti gibi.
8-10 Ekim 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder