-guguk-
Şimdi burada
Aşktan bahsetmeyeceğim sana
Rahat olunuz babacığım,
Sen de rahat ol
Biliniz ki, aşık değilim, hiç değilim!
Ben sade bir rüyada takılıp kalmışım içinde sen olan her birinde
Aşk değil bu! Hiç de değil!
Gözlerim adımlarında kalmış, bense kaçmışım gölgenden bile
Aşk değil bu! Hiç de değil!
Ben şarkılardan kaçar olmuşum tıpış tırıs, ben her ağladığımda yüzünü bulmuşum
Aşk değil bu! Hiç de değil!
Her soğukta sesini duymuşum derinlerde, şiirleri sende kaybetmişim hep.
Adımı sade sen söylemişsin, Bir ömür başkasından duymamışım sanki
Hep seninle uyumuşum. Sen yokmuşsun. Olurmuş. Sabahlar varmış rüyalardan sonra. Olsunmuş.
Aşk değil bu! Hiç de değil! Göğsümde sızı da yok, parçalanmıyor…
Yok yere gülmüyorum da!
Ben yalnız senin gözlerinde seni kaybetmişim
Bir daha da bulamamışım
Ben yalnız seni kaybetmeyi kabullenmişim
Kuşlarımı teker teker salıvermişim,
Hatırlarsın değil mi? Beraber okşamıştık ilk tüylerini,
Beraber dinlemiştik ötüşlerini,
Kuşlarımızı hatırlar mısın?
Şimdiyse ölmüş bütün kuşlarım
Yine de ne çıkar?
Birer damla kan olmuş, etime oturmuşlar,
Çiğ birer çürük kalbimde hepsi.
Yine de ne çıkar?
Kalbim mosmor, nefes dahi alamıyorum artık?
Ne çıkar?
Benimle yas tutar mısın sevdiğim?
Öldü tüm kuşlarım, yolunmuş tüylerle doldu geçmişim
Öldüler. Ben uçmalarına kıyamazken, susmalarına dayanamazken
Şimdi hepsi öldü. Öldüler.
Bir ben kaldım işte,
Bir ben kaldım eşiğinde oturmuş hala,
Ötmeye korkan,
Büzülmüş bir ben,
Bir boyalı kuş kaldım işte.
Ben, unuttun mu, ben işte!
Kapında, suskun bir boyalı kuş…
14 Mayıs 2022
“O zaman büyük bir kızgınlık, gizliden gizliye kemirirdi Lekh'in içini. Gözlerini kuşlara diker, saatler boyunca kendi kendine homurdanırdı. Uzun uzun ve günlerce düşündükten sonra en güzel kuşlardan birini seçerdi. Kuşu bileğine bağladıktan sonra, bir sürü garip şeyi birbirine karıştırıp kokulu bir boya elde eder, değişik renklerde, kutu kutu hazırlardı bu boyadan. Sonra kuşun başını, kanatlarını, boynunu ebemkuşağı renkleriyle bezer, tüylerine bir demet yabani çiçeğin göz kamaştırıcı parlaklığını verirdi. Sonra ormanın içlerine yürürdük birlikte. Epey ilerledikten sonra Lekh durur, kuşu bileğinden çözüp bana verir ve ayaklarından tutarak sallamamı isterdi. Boyalı kuş söylenir durur, bağrışma gelen bir sürü kuş, tepemizde dönmeye başlardı. Onlara ulaşmak isteyen tutsak debelenir, bütün gücüyle öter, boyalı boynunun içinde kalbi delice atardı. Tepemizde yeteri kadar kuş toplandığına inanırsa, Lekh, bir işaretle tutsağı koyvermemi isterdi. Bulutların üstündeki küçük ebemkuşağı, mutlu ve özgür, yükselip kardeşlerinin gürültücü sürüsüne katılırdı. Diğerleri bir süre şaşkın bakarken benzerini görmedikleri kuş, boşu boşuna kendilerinden biri olduğuna onları inandırmaya çalışırdı. Parlak renklerin iyice şaşırttığı kuşlar onu kuşkuyla inceler, sonra birbiri ardından saldırıp boyalı tüylerini gagalayıp yolmaya koyulurlardı. Tüysüz ve kan içinde kalan zavallı kuş havada duramaz, düşerdi. Aynı sahne sık sık tekrarlanır, kurbanlarımızı hep ölü bulurduk. Gövdelerindeki gaga izleriyle yaraları dikkatle yayar, renkli kanatlardan sızan ve boyaya karışan kan, kuşçunun eline bulaşırdı.”
Jerzy Kosinski - Boyalı kuş (bölüm V)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder